Seksenli yılların sonlarıydı, henüz 10-11 yaşlarında küçük bir çocuktum. Walkman modası yeni başlamıştı. İnsanlar yeni yeni sokaklarda walkman’leriyle gezmeye başlamışlardı. Tabi o zamanlar büyük lüks, herkeste yok.
Bir başkaydı 80’li yıllar, Bugünlere hiç benzemezdi. O zamanlar bugünkü gibi bolluk yoktu, her şey daha az ve kıymetliydi. Toplum içindeki zengin ve elit kitle çok kısıtlıydı, tabii biz onların içinde değildik, hatta yakın bile değildik.
Maddi durumumuz zayıftı, alamayacağımızı biliyordum ama çocuk işte, ne kadar bilse de tutamıyor kendini. Ben de babamdan bir walkman istedim, “yok” dedi babacım, “şu anda alamayız, ama çok çalışır sınıfını takdirle geçersen belki sene sonunda düşünebiliriz.”
O “ama”lı küçücük ihtimal bile yetmişti bana, derslerim zaten iyiydi, ama artık daha da çok çalışmalı, o walkman’i hak etmeliydim.
Çok çalıştım, o sene sınıf birincisi oldum. Sene sonunda öğretmenimin yakama taktığı kırmızı kurdele ve karnemle birlikte babamın karşısına dikildim. Bir seneden beri babama walkman walkman diye yalvarıyordum resmen.
Rahmetli babacım da o içinde bulunduğumuz bütün zorluklara rağmen, işçi maaşıyla ne yapmış ne etmiş bana bir walkman almıştı.
Walkman’de walkman olsa bari, en ucuzundan, işporta malı, markası yok, radyosu hiç yok, sadece kaset çalar, çin malı, 4 pille çalışıyor, önlü arkalı 2 kaset dinleyince pilleri hemen bitiyor, kulaklığın birinden güzel ses geliyor ama diğeri genelde cızırtılı. Öyle bir şey işte.
Ama ne sevinmiştim, sanki dünyalar benim olmuştu, hiç unutmam günlerce, gecelerce walkman’imle birlikte yatmıştım. Yanımdan hiç ayırmıyordum. Yıllarca kullandım o walkman’i, benim bir parçam olmuştu sanki. O zamanlar o basit walkman’den aldığım o büyük haz hala dün gibi aklımda…
Şimdi gelelim günümüze, yıl 2015,
11 yaşındaki yeğenim odasındaki masaüstü bilgisayarı beğenmiyor, çok ilkelmiş!
Kendisine tez zamanda bir Laptop alındı. Fakat çabuk elde edilenin hevesi de çabuk geçiyor, 3 gün sonra ondan da sıkıldı ve tablet tablet diye tutturdu, o da alındı, en fiyakalısından, markası elma olanından.
5 gün boyunca o tabletle mahalledeki arkadaşlarına hava attı, sonra ondan da sıkıldı. Cebindeki 2 bin liralık bilmem ne marka cep telefonunu hiç saymıyorum bile, ama onunda kıymeti bilinmiyor, neyin kıymetini biliyorlar ki, istedikleri her şey hemen anında alınıyor, emek yok, çaba yok, beklemek bile yok.
*********
İşte hayatta böyle bir şey.
Bazen bir şeyi çok isteriz ama sahip olamayız, bazen sadece beklememiz gerekir, bazen tekrar tekrar denememiz, bazen de çok çalışmamız.
Bazen çok hevesleniriz bir şey için, çok yaklaşırız, elde ettiğimizi sanırız ama yine olmaz, o zaman da hayal kırıklığı yaşarız, mutsuz oluruz.
Ama şunu hiç unutmamamız gerekli, elde ettiklerimizin değeri onlar için ne kadar çaba sarf ettiğimizden ve ne kadar beklediğimizden gelir.
Kolay elde edilenin değeri de az olur.
Çabuk elde edilenin hazzı da çabuk geçer,
O yüzden büyük amaçlarınıza, büyük hedeflerinize daha sıkı sarılın, çünkü ne kadar sıkı sarılırsanız ve vazgeçmezseniz elde ettiğinizde alacağınız haz, mutluluk ve keyif de o kadar büyük olacaktır. 🙂
Hedeflerim çok zorlu veya yolum çok uzak diye şikayet etmeyin, ne kadar büyük hedeflerim var diye şükredin 🙂
Sağlıcakla kalın…
Bir yanıt yazın