Az sonra kocasından her akşamki olağan dayağını yiyeceğini anlayan Zeynep son anda can havliyle koşarak kapıdan çıktı ve üst kattaki gazeteci bayanın evine kendini zar zor attı,
2 dakika sonra adam karısını almaya gelse de gazeteci ablamızın Zeynep’i tekrar kocasına teslim etmeye hiç niyeti yoktu,
Adama “bak seni gazeteye veririm, polisleri de toplarım şimdi buraya, olay çıkarırım” diye çıkışınca adam “neyse, bu akşamlık bizim hatun burada kalsın da yarın nasıl olsa döner” diye düşünüp sesini kesti ve evine geri döndü.
Zeynep o gece gazeteci ablasına sabah kadar teşekkürler etti, ama ya yarın ne olacaktı? Yarın eve döndüğünde kocası onu bu sefer daha hırslı dövmeyecek miydi?
Gazeteci Aysel hanım okumuş, güngörmüş akıllı bir kadındı, Zeynep’e gitme dedi sabah olunca, burada kal, okuman yazman var, benim röportajlarımı ses kayıtlarından dinleyip bilgisayara geçirirsin, hem bunun için sana cüz-i de olsa bir ücret veririm dedi.
Zeynep kafaya koymuştu, artık o eve dönmeyecekti, gündüzleri Aysel hanım işteyken evi derliyor topluyor, yemekleri yapıyor akşamları da Aysel hanımın röportajlarını ses kaydından bilgisayara geçiriyordu.
Bir kaç gün sonra Aysel hanımın evinde altın günü vardı, ev misafirlerle dolmuştu, aralarında bir de çok meşhur bir falcı vardı,
Sıradan herkesin falına bakan yaşlı kadın son olarak Zeynep’e yanaşıp, “güzel kızım gel seninde falına bakayım” dedi, Zeynep önce pek yanaşmadıysa da Aysel ablasının da ısrarıyla fazla dayanamadı.
Falcı gözlerini faltaşı gibi açtı, güzel kızım dedi Zeynep’e; sen bundan önceki hayatında bir kraliçeymişsin, ama zalim ve sert bir kraliçeymişsin, çok kişinin canını yakmışsın, çok kişinin acı çekmesine sebep olmuşsun, şimdi bu hayatında eski günahlarının diyetini ödüyorsun o yüzden bugüne kadar hep mutsuz olmuşsun.
Ama sana çok güzel bir haberim var, 30 yaşına kadar hep cefa çekmişsin, yüzün hiç gülmemiş ama artık diyetin bitmiş, bundan sonra her şey düzelecek ve sen bir kraliçe gibi yaşayacaksın, çünkü senin ruhun bir kraliçenin ruhu, hadi gözün aydın…
Falcının söyledikleri Zeynep’i çok etkiledi, sabaha kadar artık bir kraliçe olduğunu, bundan sonra hayatının değişeceğine bütün benliğiyle inandı…
Bu cesaretle bir kaç gün sonra Aysel ablasına “acaba gazetede benim yapabileceğim bir iş var mı? diye sordu.
Var tabi dedi Aysel ablası gülümseyerek, olmaz mı?
Bir ay sonra Zeynep gazetedeki tüm yazarların röportajlarını bilgisayara geçiriyor, fotokopi, fax çekimleri, evrak çoğaltma gibi basit işleri yapıyordu.
İnsanlık için küçük ama kendisi için büyük sayılabilecek bir maaş da alıyordu artık…
Zeynep’in hayatı birdenbire sihirli bir değnek değmişcesine değişmeye başlamıştı, ne de olsa o artık diyetini ödemiş ve sıra kraliçe gibi yaşamaya gelmişti.
Zamanla bu iş yerinde kendini çok sevdirdi Zeynep… Çok çalışarak muhasebeye asistan olarak geçmeyi başardı, kendisine küçük bir ev kiraladı, kocasından resmen boşandı ve artık çok mutluydu, en azından artık geleceğe dair umutları vardı…
Bir gün kendi çalıştığı gazetenin üçüncü sayfasında bir haber gördü Zeynep,
“SAHTEKAR FALCI İŞ ÜZERİNDEYKEN BASILDI”
Evet bu bizim falcıymış. Büyü çözme, hastalıkları iyileştirme, gelecekten kehanetler verme bahaneleriyle birçok insanı dolandırdığı için tutuklanmış, zaten sabıka dosyası da pek bir kabarıkmış. Yani bizim falcı yalancının, şarlatanın tekiymiş…
Zeynep o gün falcının söylediği her şeyin uydurma olduğunu, ama çok inandığı ve sıkı sıkıya sarıldığı için bu sözlerin ona ne kadar özgüven verdiğini, bu sayede başardığını anlamış. Ve tabii önceki hayatında kraliçe falan olmadığını da.
Kendi hayatını kendi elleriyle nasıl yarattığını, insanın ancak inandığı kadar olabildiğini görmüş ve bir daha kendisine hep bir kraliçeymiş gibi davranmış,
Ve hayatı bir daha asla eskisi gibi olmamış…
Bir yanıt yazın