Bir Amerikalı, bir Japon, bir Alman ve bir Türk aynı uçakta seyahat ederlerken uçak denizin ortasında bir adaya düşmüş.
Sadece bu dördü hayatta kalabilmiş. Ada oldukça küçük bir adaymış ve üzerinde hiç yerleşim yokmuş.
Türk kendine şu soruyu sormuş, bu olay neden benim başıma geldi?
Sonra yine kendi cevabını kendi bulmuş ve demiş ki demek ki benim kaderimde bu varmış. Eğer kaderimde varsa birileri gelir ve beni kurtarır. Ve oturup beklemeye başlamış, birileri gelip onu kurtarsın diye.
Alman kendine şu soruyu sormuş? Buradan nasıl kurtulabilirim? Düşünmüş düşünmüş ve çareyi bir sal yapmakta bulmuş. Çok disiplinli bir çalışmayla kendine bir kaç haftada küçük bir sal yapmış. Ayrıca yolculuk boyunca su ve gıda ihtiyacını karşılayabilmek için her gün adanın en ücra köşelerine gidip toplayabildiği kadar hindistan cevizi toplamış.
Amerikalı kendine şu soruyu sormuş, bundan nasıl para kazanabilirim? Adada daha önce başka hiçbir yerde görmediği çok parlak ve renkli çakıl taşları ve çok enteresan şekilli istiridye kabukları varmış. Hatta bazı istiridyelerin içinden gerçek inciler çıkıyormuş. Başlamış bunları toplamaya.
Japon kendine şu soruyu sormuş, buradaki hayatımı nasıl kolaylaştırabilirim? Önce adada bulduğu sarmaşıklardan kendine bir ağ yapmış ve balık tutmaya başlamış, uçağın enkazından bulduğu bir şişe dibini mercek olarak kullanarak kendi ateşini yakmış, yine enkazdan bulduğu yarım yamalak alet ve edavatlarla kendine kumsalda küçük bir kulübe ve kulübenin arkasında küçük bir bahçe yapmış. Ellerinde kalan son sebzelerin ve meyvelerin tohumlarını çıkararak bu bahçeye ekmiş.
Aradan tam 1 sene geçmiş, bugün bu insanlar neredeler, ne yapıyorlar diye sorarsanız;
Japon adada kendisine kurduğu küçük dünyasında kendi balığını tutuyor, bahçesinde sebze yetiştiriyor, bütün gün kumsalda meditasyon yapıp gece olunca da korunaklı kulübesinde uyuyormuş ve bu huzurlu hayatından son derece memnunmuş.
Alman büyük emek vererek yaptığı küçük salla denize açılmış, günlerce ilerlemiş, yol boyunca daha önceden stoklayıp yanına aldığı Hindistan cevizlerini kırıp suyunu içmiş. Bu uzun ve yorucu yolculuğun sonunda daha büyük ve üzerinde yerleşim olan bir adaya varmış, buradan ailesine telefonla ulaşmış ve kurtarılmış.
Amerikalı topladığı parlak, renkli çakıl taşları ve incilerin bir kısmını Alman’a vermek şartıyla onun salına binmiş, denizde birlikte yolculuk etmişler ve dolayısıyla o da aynı büyük adaya varıp kurtulmuş. Ülkesine gidince de topladığı diğer tropikal renkli taşlar, midye kabukları ve incileri satarak hatırı sayılır bir para kazanmış.
Peki, Türk’e ne olmuş derseniz, Türk hala o kumsalda oturuyor, yarı aç yarı tok sefil bir halde birilerinin gelip kendisini kurtarması için her gün bol bol dua ediyormuş.
******
Burada farkı yaratan kendimize sorduğumuz sorulardır, doğru soruyu soran ve doğru açıdan bakan cevabını da mutlaka alır.
İki tür soru vardır, bize faydalı olacak, bizi ilerletecek sorular ve bize faydası olmayan durumu sorgulayan sorular.
Başınıza bir şey geldiğinde “bu benim başıma neden geldi” veya “bunu bana kim yaptı” gibi sorular sorarsanız odağınız buraya kayar ve bu soruların size hiçbir faydası olmaz.
Oysaki “bu durumun içinden nasıl çıkabilirim” veya “bu durumu nasıl avantaja çevirebilirim” sorularını soran bir insan cevabı mutlaka alacaktır.
Ne sorarsan onu alırsın…
Doğru soruları sorarak çözülemeyecek hiç bir sorun veya içinden çıkılamayacak durum yoktur.
Bir sorunla karşılaştığınızda kendinize şu soruları sorun:
1- Ben bu sorunu/durumu neden yaşadım?
2- Bu durumun içinden en karlı şekilde çıkmak için ne yapabilirim?
3- Gelecekte aynı sorunu yaşamamak için ne yapabilirim?
4- Bu konuyla ilgili ne okuyabilirim veya kime sorabilirim?
Çözüme ancak doğru sorulara odaklanarak ulaşabilirsiniz,
Doğru soruyu soran doğru cevabı da mutlaka alır.